Murat Ercan'ın dikkat çektiği "İçimizdeki Barabbas" meselesi, aslında hepimizin üzerinde düşünmesi gereken önemli bir konu. Bu hadiseyi sadece tarihi bir olay olarak görmek yerine, kendimize çıkarmamız gereken dersler var. Peki, biz bu hikayede nerede duruyoruz? Düşüncelerimiz, duygularımız ve eylemlerimizle hangi tarafa düşüyoruz?
Barabbas Olayı ve Kutsal Kitaplardaki İzleri
Barabbas olayı, İznik Konsülü tarafından kabul edilen dört İncil'de de yer alıyor ve hatta Yüce Kitabımızda da izlerini bulmak mümkün. Ancak asıl mesele, bizim bu olay karşısındaki duruşumuz. Hakikati görmezden mi geliyoruz, yoksa kalbimizi açıp tüm gücümüzle gerçeği ortaya mı çıkarıyoruz? Gerçeği görmezden gelmesek bile, onu tam olarak sahiplenmeyip üstünü örtüyor, sağa sola çekiştirip anlamını tahrif ediyorsak, sonuç yine aynı kapıya çıkmıyor mu?
İyiliklere karşı düşmanlık beslediğimizde, Barabbas'ı destekleyenlerden olmuyor muyuz? Güzellikleri serpilip büyümeden boğmaya kalkıyorsak, kendimizi nasıl temize çıkarabiliriz ki?
Barabbas, kanlı bir katil, zalim, haydut ve fesat ehliydi. Hayatı ve insanları zehirliyor, bundan zevk alıyordu. Aynı zamanda Hz. İsa'nın zindan arkadaşıydı. Dönemin valisi, Fısıh bayramında bir mahkumu affetme geleneğini kullanarak halka iki seçenek sunmuştu: Biri Allah'ın Nebisi Hz. İsa, diğeri ise cani Barabbas. Yüksek bir propaganda ile gerçekler ters yüz edilerek Barabbas affedildi ve Hz. İsa'nın başına gelenler malum...
Pilatus'tan Günümüze Değişen Bir Şey Var mı?
Dönemin valisi Pilatus idi, ancak bu durum sadece o döneme özgü değil. Her dönemde isimler değişse de, aynı zihin dünyasına sahip çarpıtma ustaları hep var oldu. Bu madrabazlar, insani değerleri çarpıtarak sonuna kadar kullandılar. İyileri kötü diye damgaladılar, sürgünlere gönderdiler, hapislere attılar, darağaçlarında sallandırdılar. Kötülere ise iyilik meleği muamelesi yaptılar, sahip olmadıkları payeleri yüklediler. Bunları yaparken en çok dini duyguları kullandılar, tahriflerle sonuç aldılar, hurafelerin darağacında nice masum imanları katlettiler.
- Şeytani hünerler gerektirir.
- Güçlü hitabet ve anlatımlar lüzumludur.
- Çarpıtmalar olmazsa olmazdır.
- Suret-i haktan görünmek ve güvenli alan oluşturarak emniyet tesis etmek gerekir.
Peki, bizler bunlara nasıl müsaade ediyoruz? Bu tuzaklara nasıl yakalanıyoruz? Propagandaların kurbanı olmaktan neden kurtulamıyoruz? İçimizdeki benzer Barabbas'ları nasıl büyütüp semizleştiriyoruz? Düşman olmamız gerekenleri dostluk tahtına nasıl oturtuyoruz?
Kur'an ile Sadakat İlişkisi Kurmak
Çünkü Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim ile sadakat ilişkisi kurmuyoruz. Eğer bunu başararak hakikatli bir vahiy talebesi olabilseydik, içimizdeki bu kötüden yana seçim yapma eğilimlerini tırpanlayabilecektik. Hakikatten taraf olabilecektik. Ebu Cehillerin masa arkadaşı olmayı yeğlediğimizden içimizde Barabbaslar oluştu. Onları koruyup kolladık, büyüttük, baş tacı yaptık. Onlar için savaştık. İşin en vahim yanı ise çoğumuz hâlen bunun farkında değiliz. Yanlış tarafta olmayı sürdürüyoruz. İyilik yapıyoruz zannıyla içimizdeki iyilik filizlerini tırpanlayıp kötülükleri yeşertiyoruz.
Demem o ki, gelin bu konuyu bir defa daha düşünelim. Gönlümüzü gerçek iyiliklerden yana koyarak imanımıza yazık etmeyelim. Ya Selam!