[ad_1]
Türk edebiyatının sıra dışı yazarı ve şairi olan Nilgün Marmara, henüz 29 yaşındayken yaşadığı ağır psikolojik travmalara dayanamayarak bu ıstıraplı hayatına ederek son verdi. Yaşasaydı kim bilir daha ne güzel şiirler yazardı ve biz de keyifle okurduk.
Bu dünyadan bir Nilgün Marmara geçti…
Nilgün Marmara’nın bugün doğum günü.
Kutlu olsun…
Nilgün, 13 Şubat 1958’de İstanbul Moda’da, Balkan göçmeni Perihan Hanım ve Fikri Bey’in iki kızından biri olarak dünyaya geldi. Büyük kütüphanesi olan bir evde, Schubert ninnileri ile büyütüldü.
Sanki doğduğu anda belliydi kısacık ömründe ne çok şey yaşayacağı, iç dünyasını dışa vurmak için çabalayacağı…
Kendini büyütmeye çalışan bir çocuk
Kendini büyütmeye çalışan narin bir çocuktu. Önce elleri büyüdü, hayatı kavradı; sonra ayakları, sağlam adımlar atmak için ve en son gözleri ki, gördükten sonra birçok şeyi, bir yerlere konumlandıramadığı bedenini yükseklerden bırakabilsin diye…
Nilgün, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nde bitirdi. Okulun ele avuca sığmaz, özgür ruhlu, özgün kızıydı. Dışarıdan baktığınızda onu sıradan bir öğrenci zannedebilirdiniz.
Öylesine fütursuzca arşınlıyordu okul yolunu. Kimse fark etmiyordu ki, zaman ona göre ağır ilerliyor ve bu durum onu boğuyordu.
13 Ekim 1987’de, 29 yaşındayken; kaldığı evin balkonundan atlayarak hayatına son veren Nilgün Marmara’nın hayata veda etmeden önce bıraktığı mektup...
Kırgınlıklar..
Neyse ki üniversite zamanı gelmişti. Tercihini Boğaziçi Üniversitesi Sanat ve Bilim Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları’ndan yana kullandı. İçine çöreklenmişi, kırgınlıklardan kurtulmanın yolunu nihayet bitirme tezini hazırlarken bulacaktı…
12 Eylül Darbesi
Ama bir de ülkesiyle birlikte içinden geçeceği bir dönem vardı; 12 Eylül 1980 darbesi. Üniversitenin kırmızı salonundaki edebiyat, şiir tartışmaları sona ermiş; yerini gizli ev toplantılarına bırakmıştı.
Bohem bir hayat tarzını yaşıyorlardı. Bu dönemde şiir yazmaya başladı; ama yazdıklarını kimseye göstermedi.
Yazdığı şiirleri, çeşitli dergilerde yayınlamaya başladı. Slyvia’nın bireyin yalnızlığı ve bunun yanında var oluşu üzerine olan görüşü, Nilgün’ü çok fazla etkisi altına almıştı. Bitirme tezini tamamladığında, artık Nilgün’ün hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Evlendi…
Nilgün, 1982’de Endüstri Mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Kızıltoprak’ta bir ev kurdular. Artık o güzel şiirlerini döken şairlerin uğrak yeri olmuştu evleri; Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Tomris Uyar, İlhan Berk, Küçük İskender, Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya… Bütün edebiyatçılar, ev toplantılarında bir araya geliyor ve şiir konuşuyorlardı.
Ruhunu gömen bir şair
Psikolojisi günden güne kötüleşti. Psikiyatr yollarını aşındırmaya başladı. Teşhisi manik depresyondu. Hepsinin de önerisi ortak oldu; okuma yazmaya ara vermeliydi. Aa, bir de ilaçlar vardı tabii. Şu neden içmesi gerektiğini bir sürü anlamlandıramadığı ilaçlar…
Asla katlanamazdı. Söz dinlemedi. Ne ilaçları kullandı ne okumaktan, yazmaktan vazgeçti. Sadece daha da yalnızlaştı. Şimdi yeni arkadaşı alkoldü; ona sığındıkça, daha da yalnızlığa gömdü ruhunu. Teslimiyetine az kalmıştı…
“Sürekli düşünmek fazlaydı”
Ve bir gün, tarih 13 Ekim 1987’yi gösteriyordu. Kağan eve geldiğinde, ecza dolabında ne kadar ilaç varsa hepsinin masanın üzerinde olduğunu gördü. İlaçlar yerlere de tane tane dökülmüştü ve takip ettiğinde lavabonun içinde de ilaçlar buldu.
Nilgün Marmara öldü
Sürekli düşünmek fazlaydı ve sonunda düşünmekten vazgeçti Nilgün. 13 Ekim 1987’de, henüz 29 yaşındayken, kendini altıncı kattaki evlerinden aşağı bıraktı. Bir çığlık bile atmamıştı…
sayfası için iletişim:
KAYNAK : Ensonhaber
[ad_2]