CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, İngiliz Financial Times (FT) gazetesine yazdığı makalede çarpıcı açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, "Beni parmaklıklar ardına yerleştirmek Erdoğan için bir zafer değildir; aksine bir uyanışı tetikledi. Bu, demokratik geleceğimiz için kolektif bir tavırdır" ifadelerini kullandı. Makalede Türkiye'nin jeopolitik önemi, demokrasi mücadelesi ve geleceği hakkında önemli değerlendirmeler yer alıyor.
Türkiye'nin Demokratik Geleceği ve Jeopolitik Önemi
Ekrem İmamoğlu, makalesine Türkiye'nin jeopolitik konumunun önemine dikkat çekerek başladı. Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'e kıyısı olan Türkiye'nin, kıtaların, kültürlerin ve çatışma bölgelerinin kesişim noktasında bulunduğunu belirtti. İmamoğlu, bu stratejik konumuna rağmen Türkiye'nin küresel ticaret, güvenlik ve diplomaside kilit bir oyuncu olmaya devam ettiğini vurguladı.
İmamoğlu, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Türkiye'nin izlediği yolu ilgi çekici bir model olarak nitelendirdi. Çoğunluğu Müslüman, laik ve demokratik bir cumhuriyetin moderniteye doğru ilerlediğini ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 yıllık iktidarında bu modelin aşındığını ifade etti. Demokratik kurumların zayıfladığını, muhalefetin kriminalize edildiğini ve yargının siyasallaştığını savunan İmamoğlu, bu durumun ekonomik krizi derinleştirdiğini ve halkın umutsuzluğunu artırdığını belirtti.
İmamoğlu'nun Siyasi Vizyonu ve Yaşadığı Süreç
2019'da İstanbul Belediye Başkanı olduğundan beri bir alternatif arayışı içinde olduğunu belirten İmamoğlu, Erdoğan'ın otoriter popülizminin aksine, insan onuruna, pratik çözümlere ve kamu güvenine dayanan bir sivil model olan "insanizm" anlayışını tanıttıklarını söyledi. Bu vizyonun, 2024 yılında İstanbul'un 16 milyon vatandaşı tarafından üçüncü kez Belediye Başkanı seçildiğinde teyit edildiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde yaşadıklarını da anlatan İmamoğlu, hükümetin baskılarını artırdığını, yönetimlerinin soruşturmalarla ve belediye hizmetlerini engelleme tehditleriyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Üniversite diplomasının keyfi bir şekilde iptal edildiğini ve adaylığının resmen onaylanmasından kısa süre önce evinin polis tarafından kuşatıldığını, yakın çalışma arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alındığını ifade etti.
Hapishane Mektubunun Etkileri ve Türkiye'nin Geleceği
İmamoğlu, bu satırları Silivri Cezaevi'ndeki bir hücreden yazdığını belirterek, birçok seçilmiş yetkili, akademisyen, gazeteci ve aktivistin de burada tutulduğunu söyledi. Siyasi bir mahkum olduğunu ve hakkında verilmiş bir mahkumiyet kararı olmadığını vurguladı. Hapse atılmasının Erdoğan için bir zafer olmadığını, aksine bir uyanışı tetiklediğini ifade etti. Sokaklara dökülenlerin, boykotlar başlatanların ve mitingler düzenleyenlerin sayısının giderek arttığını belirtti. CHP'nin kendisini cumhurbaşkanı adayı olarak göstermek için yaptığı açık ön seçime 15 milyondan fazla yurttaşın katıldığını ve bunun demokratik bir tavır olduğunu söyledi.
Türkiye'nin istikrarının sadece kendi vatandaşları için değil, NATO ve Avrupa Birliği (AB) için de önemli olduğunu vurgulayan İmamoğlu, siyasi yönelimlerinin Avrupa'nın, transatlantik ittifakın ve Orta Doğu ile Kafkasya bölgesinin güvenliği açısından merkezi bir öneme sahip olduğunu belirtti. Ukrayna'daki savaş ve Gazze'deki gelişmelerin istikrarsızlığın ne kadar hızlı bir şekilde yayılabileceğini gösterdiğini ifade etti. AB'nin artan meydan okumalara karşı kendini güçlendirmeye çalışırken, demokratik bir Türkiye'nin varlığının vazgeçilmez olduğunu savundu. Gençlerini susturan, muhalefeti ezen ve korkuyla yöneten bir rejimin sadece bölgesel istikrarsızlığı derinleştireceğini belirtti.
Son olarak, küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillenirken, coğrafyalarının ve sanayi tabanlarının Türkiye'yi doğal bir ortak haline getirdiğini ancak bu potansiyelin ancak ülkenin güvenilir, şeffaf ve kurallara dayalı ekonomi politikalarıyla yönetilmesi halinde hayata geçirilebileceğini ifade etti. Türk halkının iki yüzyılı aşkın bir süredir anayasacılık, sivil temsil ve adalet için mücadele ettiğini ve otoriterliğin Türkiye'nin doğal durumu olduğu efsanesini çürüttüğünü belirtti. Dünyanın dört bir yanında demokratik dayanışmanın, ortak geleceği inşa etmek için artık elzem olduğunu ve küresel demokratik gerileme dalgasının Türkiye'de başlamış olabileceğini ancak geri püskürtmenin de burada başlayacağına inandığını söyledi.