[ad_1]
Çocuklarda kabızlığın seyrek, sert, zorlanarak ve büyük çaplı dışkılama şeklinde tarif edildiğini dile getiren Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Meryem Keçeli Başaran, son 8 haftanın 3’ünde günde bir defadan daha az sayıda dışkılama ya da haftada bir defadan daha sık dışkı kaçırma, büyük çaplı dışkılama, dışkı tutma ve ağrılı dışkılama gibi belirtilerden ikisi veya daha fazlasının görülmesinin ise ‘kronik kabızlık’ olarak adlandırıldığını belirtti.
KARIN AĞRISI VE KİLO KAYBINA YOL AÇABİLİR
Uzun süreli kabızlığın belirtilerini sıralayan Doç. Dr. Başaran, “Uzun süreli kabızlık çocuklarda karın ağrısı, çamaşır kirletme (soiling), iştahsızlık, kilo alamama/kilo kaybı, gelişme geriliği, kusma, karın şişliği, fazla gaz çıkarma, anal fissür/ağrılı dışkılama, tuvalete oturmayı reddetme, anal kaşıntı, enürezis (idrar kaçırma) gibi işeme bozuklukları ve enkoprezis (dışkı kaçırma) gibi belirtilerle görülebilir” şeklinde konuştu.
BEYAZ EKMEK, MAKARNA VE MANTIYA DİKKAT
Doç. Dr. Başaran, kronik kabızlığın nedenlerini ise şöyle açıkladı:
“Anne sütüyle beslenen bebeklerde anne sütünün laksatif ve sindirimi kolaylaştırıcı etkisi nedeniyle kabızlık problemi genellikle ortaya çıkmaz. Ancak, 6. aydan sonra ek gıdalara başlanılmasıyla birlikte bebeklerde kabızlığın görülme sıklığı artar. Çocuklarda özellikle inek sütü ve pirinç içerikli mamalar kabızlığa yol açabilmektedir. Lif yönünden fakir beyaz ekmek, makarna ve mantı gibi gıdalar da kabızlığa neden olmaktadır. Yeterli sıvı alınmaması da kakanın sertleşmesine, ağrılı dışkılamaya ve kabızlığa yol açmaktadır. Beslenme dışında tuvalet alışkanlığıyla ilgili problemler de kabızlığı tetikleyebilir. Çocuğun beslenme ve tuvalet alışkanlığını değiştiren seyahat, kreşe ya da okula başlama gibi olaylar da kabızlığa yol açabilir.”
ŞEKER VE TİROİT HASTALIKLARI KABIZ YAPABİLİR
Kabızlığa neden olan diğer önemli etkenler arasında enfeksiyonlara bağlı olarak bağırsak florasının değişmesi, yetersiz sıvı- besin alımı ve hareketsizliğin yer aldığını işaret eden Doç. Dr. Başaran, “Hastaların küçük bir kısmında (yüzde 3-5) ise sindirim sistemini doğrudan ya da dolaylı yoldan etkileyen hastalıklar kabızlığa yol açabilir. Bu hastalıkların başlıcaları tiroit hastalıkları, şeker hastalığı, çölyak hastalığı, nörolojik bazı hastalıklar, doğumsal bağırsak anomalileri/sorunları, geçirilmiş ameliyatlar olarak sıralanabilir. Çocuklarda kronik kabızlığın önlenmesinde yeterli sıvı ve lif alımı çok önemlidir” ifadelerini kulland
SON 10 YILDA GÖRÜLME SIKLIĞI ARTTI
Özellikle son 10 yılda çocuklarda kabızlık görülme sıklığının arttığını vurgulayan Doç. Dr. Başaran, “Çocuk sağlığı polikliniği başvurularında yüzde 5-10 ve çocuk gastroenteroloji polikliniği başvurularında ise yaklaşık yüzde 25 gibi yüksek bir oranda kabızlık problemi olan hastaları görmekteyiz. Bunun başlıca nedenleri özellikle beslenmede rafine/işlenmiş karbonhidratlara yer verilmesi, lif açısından fakir hazır gıdalarla beslenme, yetersiz sıvı alımı, çocuklara erken dönemde tuvalet alışkanlığı kazandırılmaya çalışılması ve ekran bağımlılığı sonucu ortaya çıkan hareketsizlik olarak sıralanabilir” dedi.
YETERLİ BESLENME VE SIVI ALIMI ÖNEMLİ
Kabızlığın önlenmesinde lif açısından yeterli beslenme ve yeterli sıvı alımının önemli rol oynadığını belirten Doç. Dr. Başaran, şu tavsiyelerde bulundu:
“Çocukların özellikle paketli/rafine ürünleri tüketmelerinin önüne geçilmesi, meyve ve sebze miktarı yüksek bir diyetin uygulanması yararlı olur. Elma, kuru incir, avokado, kuru erik, kuru kayısı, gün kurusu, hurma, keten ve chia tohumu, yeşil fasulye, ıspanak, barbunya ve tam buğday ekmeği gibi lifli gıdalar kabızlığı önlemede yardımcı olur. Bunun dışında günlük aktivite de önemlidir. Her gün en az 30 dakika tempolu yürüyüş ya da egzersiz tavsiye edilir.
SABAH AÇ KARNINA BALLI SU İÇİLMESİ KABIZLIĞA İYİ GELİR
Çocuklarda kabızlık tedavisinde beslenmenin önemli rol oynadığına dikkat çeken Doç. Dr. Başaran, şu bilgileri paylaştı:
“Sabah aç karnına ballı su veya ılık su içilmeli ve günlük sıvı tüketim miktarı artırılmalıdır. Kuru kayısı, kuru erik gibi lif açısından zengin gıdalar günlük beslenme rutinine eklenmelidir. Her gün 4 porsiyon meyve ya da sebze yenilmelidir (2 porsiyon meyve, 2 porsiyon sebze olarak da ayarlanabilir). Elma ve salatalık gibi lif açısından zengin besinler mümkünse kabuğu ile birlikte tüketilmelidir. Yemek aralarında fındık, fıstık gibi kuruyemişlerin, mümkünse çiğ olarak (kavrulmamış) tüketimi besleyici değerlerini de korudukları için önemlidir. Yulaflı ve tam tahıllı gıdalara özellikle sabah kahvaltısı olmak üzere öğünlerde yer verilebilir. Bağırsak florasını desteklemek amacıyla fermente ürünlerin (kefir, yoğurt, peynir) tüketimi artırılmalı ve bunların içine lif kaynağı olan kayısı, erik,incir gibi meyveler veya ıspanak gibi sebzeler eklenmelidir.”
PASTA, KEK VE BÖREKLE ARANIZA MESAFE KOYUN
Uzak durulması gereken besinlere de değinen Doç. Dr. Başaran, “Kabızlık tedavisinde işlenmiş, hazır paketli ürünlerden uzak durmak gereklidir. Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ya da çavdarlı ekmek tercih edilebilir. Çocukların çok sevdiği makarna tam buğday unundan yapılmış ya da sebzeli makarna şeklinde tüketilebilir, ancak porsiyon kontrolü de önemlidir. Pirinç unu ve nişastadan yapılmış gıdalar, pasta, kek, börek, çörek, simit, bisküvi gibi gıdalardan da uzak durulması gerekir. Kabızlığa yol açabilecek meyvelerden özellikle çilek, muz, elma, kızılcık tüketimi kısıtlanmalıdır. Sebzelerden de özellikle patates ve havuç tüketilmemelidir” dedi.
TEDAVİYE ERKEN BAŞLANMALI
Çocuklarda kabızlığın altta yatan bir hastalık olmadığı taktirde diyet yönetimi, yeterli sıvı alımı ve tuvalet alışkanlığının düzenlenmesi ile tedavi edilebileceğini sözlerine ekleyen Doç. Dr. Başaran, “Bu tedavilere cevap vermeyen ve tuvalet fobisi gelişen hastalara ilaç tedavisi de destekleyici olarak uygulanabilir. Ailelere tuvalet alışkanlığının kazanılmaya başlandığı 2-4 yaş arası çocuklarda özellikle kabızlık tedavisinin uzun sürebileceği ve sabırlı olmaları gerektiği anlatılmalıdır. Tedaviye dirençli hastalarda altta yatan hastalıklar da her zaman göz önünde tutulmalı, erken tanı konulmalı ve tedaviye başlanmalıdır” dedi.
KAYNAK : Doktor Sitesi
[ad_2]