Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki yeni adımı olan İklim Kanunu Taslağı, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. 2025 yılında yürürlüğe girmesi beklenen bu yasa, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmesi ve 2053 yılına kadar net sıfır karbon salımı hedefine ulaşması için kritik bir öneme sahip. Ancak, kanunun içeriği ve olası etkileri konusunda farklı görüşler bulunuyor. Kimileri bu adımı, çevre için atılmış önemli bir adım olarak görürken, diğerleri ise ekonomik ve sosyal açıdan yaratabileceği zorluklara dikkat çekiyor.
İklim Kanunu Ne Getirecek?
İklim Kanunu, Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını azaltmayı, enerji verimliliğini artırmayı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmayı hedefliyor. Bu kapsamda, çeşitli sektörlerde emisyon standartları belirlenecek, karbon vergisi uygulamaları hayata geçirilecek ve yenilenebilir enerji projelerine teşvikler sağlanacak. Kanunun getireceği bazı önemli değişiklikler şunlar olabilir:
- Enerji Sektörü: Kömürlü termik santrallerin kapatılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artırılması ve enerji verimliliği projelerinin desteklenmesi.
- Ulaşım Sektörü: Elektrikli araç kullanımının teşvik edilmesi, toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi ve fosil yakıtlı araçların kullanımının azaltılması.
- Sanayi Sektörü: Emisyon standartlarının sıkılaştırılması, karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin geliştirilmesi ve döngüsel ekonomi uygulamalarının yaygınlaştırılması.
- Binalar: Enerji verimli binaların teşvik edilmesi, yalıtım standartlarının yükseltilmesi ve yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanımının artırılması.
Paris Anlaşması ve Türkiye'nin Taahhütleri
Türkiye, 7 Ekim 2021 tarihinde Paris İklim Anlaşması'nı onaylayarak, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol almayı taahhüt etti. Anlaşmanın temel amacı, küresel ortalama sıcaklık artışını 2°C'nin altında tutmak ve mümkünse 1.5°C sınırına ulaşmak için çaba göstermek. Bu hedefe ulaşmak için ülkeler, sera gazı emisyonlarını azaltma ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama konusunda ulusal hedefler belirlemeli ve bu hedeflere ulaşmak için somut adımlar atmalıdır.
Türkiye'nin Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütleri arasında, 2030 yılına kadar emisyonlarını 2015 seviyesine göre %21 oranında azaltmak ve 2053 yılına kadar net sıfır karbon salımı hedefine ulaşmak yer alıyor. Bu hedeflere ulaşmak için Türkiye'nin, enerji, ulaşım, sanayi ve diğer sektörlerde önemli dönüşümler gerçekleştirmesi gerekiyor.
Tartışmalar ve Eleştiriler
İklim Kanunu Taslağı, bazı çevre örgütleri ve uzmanlar tarafından yetersiz bulunurken, bazı sanayiciler ve ekonomistler tarafından ise ekonomik büyümeyi engelleyebileceği gerekçesiyle eleştiriliyor. Eleştirilerin odak noktasında, kanunun hedefleri, uygulama mekanizmaları ve finansman kaynakları yer alıyor.
Kanunun eleştirilen bazı yönleri şunlar:
- Hedeflerin Yetersizliği: Bazı eleştirmenler, Türkiye'nin 2030 emisyon azaltım hedefinin yeterince iddialı olmadığını ve küresel iklim hedeflerine ulaşmak için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini savunuyor.
- Finansman Sorunları: İklim değişikliğiyle mücadele için gerekli olan yatırımların finansmanının nasıl sağlanacağı konusunda belirsizlikler bulunuyor.
- Sosyal Etkiler: Kanunun, özellikle kömür madenciliği ve enerji sektöründe çalışanlar üzerindeki olası sosyal etkileri konusunda endişeler dile getiriliyor.
İklim Kanunu, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki yol haritasını belirleyecek önemli bir adım. Ancak, kanunun başarısı, tüm paydaşların katılımıyla oluşturulacak kapsayıcı bir yaklaşıma, şeffaf bir uygulama sürecine ve yeterli finansman kaynaklarına bağlı olacak. Türkiye'nin, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel liderlerden biri olabilmesi için, cesur adımlar atması ve sürdürülebilir bir gelecek için kararlı bir şekilde çalışması gerekiyor.