CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısının akabinde CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
* “Kurulumuzun gündeminde; bugüne kadar sarsıntı bölgesinde yaptığımız çalışmalar, devlet idaresinin afet idaresinde gösterdiği zaaflar, önümüzdeki periyotta depremzedelerin yaralarını sarmak için yapacaklarımız vardı. Kahramanmaraş sarsıntılarında 48 bin 448 yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizi kefensiz; kırklı-ellili sıralarla, toplu mezarlara, yan yana gömdük. Kaybettiklerimize; üçünde-yedisinde mevlit bile okutamadık. Binlerce anne, baba, evlat, kardeş, eş toprakla buluştu. Artık ne diyeceğimizi ne söyleyeceğimizi bilemez hale geldik.
* ‘Acı duyabiliyorsan, canlısın. Oburunun acısını duyabiliyorsan, beşersin.’ Oburunun acısını duymayıp; acı duyanlara hakaret ediyorsan, tehdit ediyorsan, küfrediyorsan, sarayın kibirlisi Erdoğan’sın. Bu ülkede afet denince öncelikle akla gelen iki kurum vardır. Biri Türk Silahlı Kuvvetleri, başkası ise Kızılay… Bu ucube rejimde başka tüm kurumlar üzere bu ikisi de, Erdoğan’a bağlı. Erdoğan işine geldi mi; ‘Ordunun Başkomutanı benim’, ‘Kızılay, benim himayemde’ diyerek böbürlenmeyi çok seviyor. Ancak ne vakit muhtaçlık olsa, hudutsuz yetkilerini kullanmayı bir türlü beceremiyor.
* Milletimiz enkazın altında 48 saat boyunca, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye bağırarak, soğukta can çekişirken; Mehmetçiğimizi enkazın başına vaktinde göndermedi. Enkazdan kurtulanlar, ‘Kızılay nerede?’ diye feryat ederken, Kızılay çadır kurmak yerine, çadır sattı. Pekala, bu kurumların sorumlusu Erdoğan, ne yaptı? Vatandaşlarımıza ‘Be ahlaksız, be namussuz, be adi’ diyerek, küfretti. ‘Edep, aklın suretidir.’ Nasiplenmek de uğraş gerektirir.
“BECERİKSİZLİĞİNİN, DUYULMASINI, GÖRÜLMESİNİ, KONUŞULMASINI İSTEMİYOR”
* Sarsıntı anında, bizim dört Hatay Milletvekilimiz de Hatay’daydı. Başka üç vekilimiz üzere, Suzan Şahin vekilimiz de vekilliğinden, siyasetçiliğinden evvel bir depremzede. Vekillerimiz zelzelesi şahsen yaşadılar. Sarsıntı sabahı dehşetli acılara yürekleriyle, kulaklarıyla, gözleriyle şahit oldular. Öteki vekillerimiz üzere, Suzan Şahin vekilimiz onlarca yakınını, akrabasını kaybetti. Komşularını enkaz altından çıplak elleriyle çıkarmaya çalıştı. Enkaz altından, ‘Sesimi duyan yok mu’ feryatlarını çaresizce dinledi. Erdoğan bu acıları yaşadı mı? Yaşamadı. O, 1001 odalı sarayında; arşa yükselen feryatları, yardım çığlıklarını 48 saat duymadı. Duyduğunda da iş, işten geçti.
* Vatandaşlarımızın birçok enkazın altında donarak öldü. İnsanı insan yapan duygudaşlıktır. Merhamettir, vicdandır. Acı çekenin acısını paylaşmaktır. Artık, Suzan Şahin vekilimiz şahit olduklarını Meclis’in, milletin kürsüsünden anlatmasın mı? Milletin kendisine verdiği denetleme misyonunu, yerine getirmeyip ihmal mi etsin? Milletin enkaz altındaki haykırışı milletin meclisinde duyulmasın mı? Kızılay’ın çadır rezaleti, Meclis’te sorgulanmasın mı? Kurtarma takımlarını enkazla, enkazı kurtarma araçlarıyla, kurtarma araçlarını operatörlerle buluşturamayan beceriksizlik; Milletin Meclisi’nde hesaba çekilmesin mi? Buna itiraz etmek; Meclisin kürsüsünden, milletin kaygısını dillendiren vekile hakaret etmek ulusal iradeye saygısızlıktır. Erdoğan, afeti felakete çeviren büyük beceriksizliğinin duyulmasını, görülmesini, konuşulmasını, tartışılmasını, sorumluluğunun ortaya çıkmasını istemiyor.
* Vazifesini ihmal ettiğini savsakladığını, suiistimal ettiğini gizlemeye çalışıyor lakin gerçeklerden kaçsanız da ortaya çıkmak üzere hoş bir huyu var. ‘Memnuniyetlerinizi saraya, şikâyetlerinizi yaratana’ diyerek ülkeyi yönetemezsiniz. İstiyor ki yetkim çok olsun. Sorumluluğum hiç olsun. İşte size kibir abidesinin ucube saray rejimi.
“ERDOĞAN ÇIKMIŞ, İSTİFAYI AKLINA BİLE GETİRMEDEN, MİLLETTEN HELALLİK İSTİYOR”
* Dün, Sarayın kibirlisi Kırıkhan’da, ‘Her türlü çabası göstermemize karşın, şayet ezalar yaşadıysanız, bize düşen, sizlerden helallik istemektir’ diyor. Hazreti Âdem bile, cennetteki kusuru için nedamet getirdi, Allah’tan af diledi lakin gel gör ki cennetten kovulmaktan da kurtulamadı. Erdoğan artık çıkmış, istifayı aklına bile getirmeden milletten helallik istiyor. Vaktinde almadığınız önlemler yüzünden 48 bin 448 vatandaşımızı yitirdik. Mehmetçiklerimizi, birinci anda alana göndermediğiniz için insanlarımız enkaz altında; donarak, bağıra bağıra öldü. Himayenizdeki Kızılay, çadır kurmak yerine, çadır sattı. Artık sorumluluğunuzun gereğini yerine getirmeden, istifa etmeden; aziz milletimizle nasıl helalleşeceksiniz Sayın Erdoğan?
* Haksızlığa uğrayana hakkını vermeden helalleşme olmaz. Ahirette yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hesabını ulu Allah’a elbette vereceksiniz. Lakin milletten helallik istiyorsanız, bu o denli meydanlarda kuru gürültü yaparak olmaz. Zelzele bölgesinde, enkaz altında beş gün boyunca saçlarını yola yola ruhunu teslim eden eşine acılı ağıtlar yakan Adıyamanlı Murat Uluçay’ın yaşlı gözlerinin içine bakın. İsteyebiliyorsanız ondan helallik isteyin. Hatay’da annesini, babasını kaybeden; ‘Boğazımdaki düğümü çözemiyorum. Kalbimdeki acıya ilaç bulamıyorum. Üç gün boyunca enkaz altında kalmalarını, kabullenemiyorum’ diyerek gözyaşlarını akıtan Emel Güneş kızımızın yanına gidin.
* Gözlerinin içine bakarak ondan helallik isteyin. Bakalım istediğiniz helalliği alabilecek misiniz? Birinci 48 saatte misyonunuzu alenen ihmal ettiniz. Savsakladınız. Suiistimal ettiniz. Bu nedenle insanlarımızın eşini, anasını, babasını, kardeşini, çocuklarını kaybetmelerinin sorumluluğunu alacak mısınız? Haksızlık edenden, haksızlığın hesabını sormadan, kefaretini ödetmeden, helalleşme olmaz.
* Mağdur olanın, mağduriyeti tazmin edilmeden helalleşme olmaz. Helalleşme, mazluma zulmeden zalimle hesaplaşmadan olmaz. Sayın Erdoğan, istifa edebilecek misiniz? Bilin ki, istifa etmeden helallik istenmez. Milletimiz, haksızlık edenden yaptığı haksızlığın hesabını sandıkta soracak. Giden canları elbette getiremeyiz. Kaybettiklerimize şanlı Allah gani gani rahmet eylesin. Yattıkları toprak incitmesin. Lakin geride kalan mağdurlarımızın mağduriyetlerini giderme, mağduriyetlerini tazmin etme görevi Allah’ın müsaadesiyle, milletimizin takdiriyle, Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olacak. Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu zelzelede kaybedilen ne varsa, vatandaşlarımızın parmağındaki alyansa kadar her şeyi yerine koyacak.
“GEÇİCİ BARINMA İÇİN EVVEL ÇADIR, SONRA KONTEYNER SORUNU SÜRATLE HALLOLMAK ZORUNDA”
* Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu zelzelenin ikinci günü bölgeye gitmişti. Bu hafta sonu da dördüncü sefer sarsıntı bölgesindeydi. Malatya ve Kahramanmaraş’ta esnafımızı, sanayicimizi, çiftçimizi dinledi. Meselelerini, taleplerini aldı. Bunların nasıl çözüleceğini, depremzede iş insanları, esnafla ve çiftçilerle istişare etti. Çok şükür Malatya’da, Organize Sanayi Bölgesi’nde büyük bir yıkım yok ancak başta yetişmiş işgücü olmak üzere depremzede çalışanlarımız barınma imkânı sağlanamadığı için Malatya’yı terk etmeye başlamış. İş insanları çalıştıracak emekçi bulamıyor. Büyük badire yaşıyor. Misal sorun Kahramanmaraş’ta da var. Kahramanmaraş’ta 11 ilçeden 9’unda büyük yıkım var. Organize Sanayi Bölgelerinde de hasar var.
* Kahramanmaraş endüstrinin can damarı dokumacılık sektörü… Barınma probleminin çözülememesi nedeniyle bu kesimde on binlerce nitelikli emekçi öteki yerlere göç etmiş. Kahramanmaraş’ta bilinen bir holdingin 14 bin emekçisinden yalnızca 2 bini çalışabilecek durumda, öbürleri ya sarsıntıda hayatını kaybetmiş ya da yaşadıkları kenti terk etmiş. Global tedarikçilere mal veren firmalarımız, siparişlerinin öteki ülkelere kaymasından kaygılı. Bunun için bu bölgede üretim çarklarının bir an önce çalışması gerekiyor. Hem Malatya’da hem de Kahramanmaraş’ta, çiftçilerimizin, köylülerimizin de önemli meseleleri var. Köylü toprağına, eserine, malına sahip çıkmak için hem kendine hem de hayvanlarına barınacak yer istiyor. Bilhassa kırsal bölgede süreksiz barınma için evvel çadır, sonra konteyner problemi süratle hallolmak zorunda.
* Baharla birlikte, çiftçilerimizin tarlalarına üst gübre atma vakti geldi. Gübre atılacak da, piyasada gübre yok. Gübre kara borsaya düşmüş. Erdoğan’ın dünyadan haberi yok. Bağırıp, çağırmayla, muhalefete ahkâm kesmeyle devlet yönetilmez. Besicilerimiz, yem temini konusunda büyük zahmet çekiyor. Üreticinin sütü elinde kalıyor. Et ve Süt Kurumu oralı bile değil. Bari bugünlerde besiciye takviye olun. Üreticinin elindeki sütü, piyasa fiyatının üzerinde alın.
* Üreticinin sorunu nasıl çözülür, gelin size bir örnekle anlatalım. Hatay Büyükşehir Belediye Liderimiz Lütfü Savaş, üretici birliklerinin elindeki süt ziyan olmasın diye, Mersin Büyükşehir Belediye Liderimiz Vahap Seçer ‘i arıyor. Vahap Başkan’a, ‘Sen bu işten anlarsın, bu sütler ziyan olmasın, gel değerlendirelim’ diyor. Mersin Büyükşehir Belediyemiz, üreticiden 1,5 milyon liralık sütü alıyor. Bunlar tesislerde peynir yaptırıyor ve depremzedelere yaptırdığı bu peynirleri dağıtıyor. Hem üreticinin sütü elinde kalmıyor hem de depremzede, peynirden yoksun kalmıyor. Artık ülkeyi yönettiğini söyleyenlere soruyoruz: Siz bunları yapmayı akıl edemiyor musunuz?
“İNŞALLAH İKİ AY SONRA İŞ BAŞI YAPTIĞIMIZDA SÜRATLE BÖLGEYİ AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
* Malatya’da kayısı üreticisi; TMO’nun, malını almasını istiyor. Lakin sesini duyan yok. Pamuk üreticisi, çırçır ve iplik fabrikaları bir an önce çalışmazsa, pamuğun elinde kalacağından korkuyor.
* Ankara Büyükşehir Belediye Liderimiz Mansur Yavaş, Genel Liderimizin talimatlarıyla, Malatya’da üreticiden kayısı almak için protokol imzaladı. Esnaflarımız ellerindeki eserlerin, büyük kentlerde fuar yahut hemşeri günleri düzenlenerek, ellerinden çıkarılmasını talep etti. Mansur Liderimiz hem Malatya hem de Kahramanmaraş’ta, esnaflarımızın bu taleplerini de karşılamak üzere, gerekli protokolleri imzaladı.
* Bizim belediyelerimiz bölgede yalnızca, çadır dağıtmıyor. Aş, ekmek, çorba dağıtmıyor. Tıpkı vakitte; bölgede üretimi ayağa kaldıracak projelere de imza atıyor. Saray’ın İçişleri Bakanı ise sarsıntının üstünden geçen haftalara karşın daha geçen gün çıkmış, ‘Kahvaltı veremediğimiz yerler var; hayırsever vatandaşlarımızdan kahvaltılık eser, çay ve şeker istiyoruz’ diye ağlıyor. ‘Terlik, eşofman, iç çamaşırı da yok’ diye, vatandaşlarımızdan talepte bulunuyor. O koltuklar ağlama değil, deva bulma makamı.
* Ağlamayı bırakın. İşinizi yapın. Yapamıyorsanız o koltukları terk edin fakat bunlar hem işlerini hakikat dürüst yapmaz hem de iş yapana, kara çalmaya kalkar. AK Partinin Genel Lider Yardımcısı Özhaseki; hiç utanmadan, sıkılmadan yara sarmak için yaptığımız bu ziyaretlere ‘Turistik gezi’ demiş. Ne diyelim, kişi kendinden bilir işi. Bunların gözleri var görmez, kulakları var duymaz. Zira kalpleri millete karşı mühürlü. İnşallah iki ay sonra iş başı yaptığımızda, süratle bölgeyi ayağa kaldıracağız.
“TÜRKİYE ŞERDEN HAYIR ÇIKARACAK GÜÇTEDİR”
* Genel Liderimiz, 13’üncü Cumhurbaşkanı adayımız hafta sonunda bölgede anlattı. Sarsıntı bölgesini ayağa kaldırırken depremzede vilayetlerimizden tedarik yapacak, depremzede çalışanlarımızı çalıştıracağız. Zelzeleden etkilenen yerlerin konteyner, prefabrik ve modüler yapı muhtaçlığını süratle gidereceğiz. Modüler ve prefabrik uygulamalarla bölgenin sıhhat, hijyen ve eğitim muhtaçlığını karşılayacağız.
* Firmaların çalışanlarına, lojman ve toplumsal ömür alanları yapmasını teşvik edeceğiz. Bu harcamaların ödeyecekleri vergiden, mahsup edilmesini sağlayacağız. Çalışanların çocuklarının eğitim muhtaçlıklarının, süratle giderilmesi için okulları süratle ayağa kaldıracağız. Patron birliklerinin lojman inşasını destekleyeceğiz. Bilhassa kırsal bölgelerdeki kamu çalışanının, lojman muhtaçlığını süratle karşılayacağız. Bölgede üretimi ve ticareti korumak için, küçük esnaf ve sanayicimize, süreksiz çalışma alanları oluşturacağız. Bölgede yapılacak inşaat faaliyetlerinde, lokal iş gücünü seferber edebilmek için, sertifika programları uygulayacağız.
* Kentlerimizin ayağa kaldırılmasında, iş başında eğitim modeliyle, depremzede yurttaşlarımızı seferber edeceğiz. Zelzele bölgesinin yine inşasında, Kamudan ihale alan firmalara, bölgede kullanacağı çalışanın taban yüzde 25’ini, bölge halkından alma şartını getireceğiz. Sarsıntı bölgesinde, üretim tesislerimizin bir an evvel faaliyete geçmesi için makine, teçhizat ve ham husus ithalatında vergi indirimleri ve öbür kolaylıkları sağlayacağız. İş insanlarımız sarsıntı bölgesinde personele verilen brüt fiyatın, net fiyata dönüşmesini talep etti. Biz bir yıl müddetle personellerimizin fiyatlarından vergi almayacağız. Toplumsal güvenlik primlerini biz ödeyeceğiz. Yeniden bölgeye dönüşü hızlandırmak için, sarsıntıya güçlü hastane ve okul inşaatlarına sürat vereceğiz.
* Bölgede yapılacak konut, altyapı ve sanayi tesislerinde yeşil dönüşüme ve güç verimliliğine ehemmiyet vereceğiz. Sarsıntı bölgesini inşa ederken karbon elyafı, nano-teknolojik yapı materyalleri, akıllı gereçler üzere yenilikçi ve etraf dostu yapı materyallerine öncelik vereceğiz. Bu materyalleri ve öbür inşaat girdilerini üreten endüstrilerin bölgede yatırım yapmasına ve bu eserlerin üretilmesine yönelik, bölgede teknopark ve ihtisas organize sanayi bölgeleri kuracağız. Yerli firmalarımız yanında dünyada bu mevzuda öncü olan yabancı firmaların da bölgede faaliyet göstermesine, özel değer vereceğiz. Türkiye şerden hayır çıkaracak güçtedir.
“İLK YARDIMIMIZA KOŞANLAR, EN YAKIN KOMŞULARIMIZ”
* Güneyimizde, Suriye’deki savaş artık sona ermek üzere. Kuzeyimizde, Ukrayna’da savaş er ya da geç bitecek. Biz komşu ülkelerle ticaret önündeki manileri, süratle ortadan kaldıracağız. Biz bunları yapacak güçteyiz. Bölgenin ileri-geri ekonomik bağlarını, global kalkınma dinamikleriyle buluşturarak kapsamlı bir bölgesel refah stratejisini hayata geçireceğiz. Bizim iktidarımızda yalnızca Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır değil; Halep, Lazkiye, Şam, Erbil, Musul, Kerkük, Bağdat da ayağa kalkacak.
* Tüm bölgeyle güçlü ticari ve ekonomik bağlar kuracağız. Lübnan’ı, İsrail’i, Mısır’ı bu ortak refah projesine davet edeceğiz. Bizim kaygımız bağcıyı dövmek değil, daima birlikte üzüm yemek. Sarsıntı felaketinde gördük ki birinci yardımımıza koşanlar, en yakın komşularımız. ‘Kalpleri dağınık olanların, akılları birleşemez.’ Biz evvel kalpleri birleştireceğiz. Tüm komşularımızla ilgilerimizi süratle tahkim edeceğiz. Elbette işimiz kolay değil. Bunun da farkındayız. Memleketimizde; aklı ve ahlakı bitirmiş, liyakati öldürmüş, adaleti katletmiş, devletimizin dirliğine, milletimizin birliğine kast etmiş, çürümüş, yozlaşmış bir idaresi, vatandaşlarımız, 14 Mayıs’ta sandıkta yolcu edecek.
“CENAZELERİMİZİN 40’I ÇIKMADAN RANT BETONUNU ACILARIMIZIN ÜZERİNE DÖKÜYORLAR”
* Sarsıntı felaketinin üzerinden 36 gün geçti. 36 gün sonra hala; çadır yok, konteyner yok, hijyen yok, içmeye su yok, çay yok, şeker yok, terlik yok, eşofman yok, ortada ekonomik hasar tespiti yok ve ar edip de istifa eden tek bir yönetici yok. Gerçi haksızlık etmeyelim bir tanesi istifa etti. Depremzedelerle gülen Adıyaman Valisi, sıhhat nedenlerini münasebet göstererek vazifeden affını istedi. Ne diyelim darısı Kızılay’ı ticarethane yapan, Kerem Pazarlama’ya… Ortada devlet tarafından hazırlanmış bir ekonomik hasar tespit raporu hala yok. Devlet Planlama Teşkilatı’nda Müsteşar Yardımcısı olarak benim ve grup arkadaşlarımın gece gündüz çalışarak hazırlanmasına katkıda bulunduğumuz, bu resmi raporu sizlere daha evvel de gösterdim.
* Bu rapor 17 Ağustos 1999, Marmara Depremi’nden tam 21 gün sonra, 8 Eylül 1999 tarihinde yayımlandı. Marmara Depremi’nin ekonomik ve toplumsal maliyetlerini, kalem kalem, bölüm kesim hesapladık. Zelzelenin bütçeye tesirlerini ek finansman muhtaçlığını tespit ettik. Kısa, orta, uzun vadede yapılması gerekenleri sıraladık. Karar alıcılara önlemler önerdik. Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Erdoğan’ın imzaladığı Türkiye Afet Müdahale Planı’na nazaran bu raporun hazırlanmasından, artık Hazine ve Maliye Bakanlığı sorumlu.
* Bu rapor nerede? Neden hazır değil? Liyakatsizlikleriyle, kifayetsizlikleriyle, tüm kurumlarımızı ve devleti çürüttüler, meflûç ettiler. ‘Ölçemediğiniz hiçbir şeyi denetim edemez; denetim edemediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz.’ Sarsıntıdan sonra ivedilikle yapılması gereken şeylerden biri de sarsıntının sebep olduğu ekonomik ve toplumsal yıkımın en hakikat halde ölçülmesidir. Şunun şurasında gitmenize iki ay üzere bir müddet kaldı. Bari bunu yapın ancak nerede bunlarda o akıl, nerede o liyakat, nerede o devlet terbiyesi…
* ‘Benden sonrası tufan’ diyerek, yalnızca bol bol ihale yapıyorlar. Giderayak tencerenin tabanını, bir de bu türlü sıyırmaya kalkıyorlar. Dücane Cündioğlu’nun dediği üzere; ‘Allah’tan, kitaptan dem vuranların, ne dediğine değil, ne yediğine bakacaksın.’ 21 Şubat ile 7 Mart ortasında, sarsıntı nedeniyle açılan ihale sayısı 50’yi geçti. Bu ihalelerde, 48 milyar liralık iş dağıtıldı. Bunlar cenazelerimizin 40’ı çıkmadan, rant betonunu acılarımızın üzerine, döküyorlar. Hiç kimse merak etmesin. Biz hem sarsıntıya sağlam, inançlı konutlar inşa edeceğiz hem de milletin kör kuruşunu kurda kuşa yedirmeyeceğiz.
“DEPREM NEDENİYLE KONUT VE İŞ YERİ KAYNAKLI HASAR 44,2 MİLYAR DOLAR”
* Biz dersimizi çalışarak vazifeye geliyoruz. Gece gündüz demeden, hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Kahramanmaraş zelzelesinin sebep olduğu ekonomik ve toplumsal kayıpları, olabilecek en geniş formuyla kalem kalem çıkardık. Bizim iddialarımıza nazaran zelzele nedeniyle konut ve iş yeri kaynaklı hasar, 44.2 milyar dolar. Mobilya, beyaz eşya üzere konut eşyalarındaki kayıplar 6,6 milyar dolar. Binek araç kaybı 1,5 milyar dolar.
* Altyapı, tarım, sanayi, hizmet kesimlerinde fiziki hasar; 24,3 milyar dolar. Üretim faaliyetlerindeki azalma nedeniyle oluşacak kayıp 13,3 milyar dolar. Yıkım, hafriyat, iaşe, idame için yapılacak cari harcamalar, 18,9 milyar dolar. Beşeri sermaye kaybımız 17,6 milyar dolar. Zelzele nedeniyle sırtlanacak toplam maliyet 126,3 milyar dolar. Kayınpeder ve damadın bir olup Merkez Bankası art kapısından buharlaştırdığı 128 milyar doların büyüklüğünü, artık umarım herkes daha uygun anlamıştır.
* Milletten çalınan 418 milyar doların geri alınmasının ehemmiyeti, daha uygun görülmüştür. Bu paralar, bugün Hazine’nin, Merkez Bankası’nın kasasında dursaydı, sarsıntının yarattığı yıkım, çok daha rahat göğüslenebilirdi. Millet ittifakını oluşturan tüm partilerimiz, zelzele felaketine ait raporlarını hazırladı. Bu raporları birleştireceğiz.
* İttifakın raporunu hazırlayarak, Ortak Siyasetler Mutabakat Metnimizi, daha da güçlendireceğiz. Daima söylüyoruz. Ümitsizliğe yer yok. Mevtten öbür her şeye deva var ve demokrasilerde deva tükenmez. Sandık 14 Mayıs’ta, milletimizin önüne geliyor ve Cumhur İttifakı’nda, kimler kimlerle bir arada, milletimiz çok daha güzel görüyor.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SİYASİ UZANTILARIYLA KOL KOLA GİRECEK KADAR DURUMLARI VAHİM”
* Yıllarca koalisyonlara etmedik laf bırakmadılar lakin artık paçaları tutuştu. HÜDA PAR’la, Koalisyon yapacaklar. Biz bunların masasında dört parti var, diye biliyorduk. Meğer masanın altında zımnî ayaklar da varmış. Teşbihte yanılgı olmaz. Bunlar yakında Bekârlığa Veda Partisini de siyasi parti sanıp, masalarına ayak yapmaya kalkarlarsa kimse şaşırmasın. Kimin kimle iş tutacağı, koalisyon yapacağı elbette bizi ilgilendirmez. Lakin ‘bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’
* Diyarbakır Emniyet Müdürümüz Ali Gaffar Okkan’ı kalleşçe katleden, İslamcı Feminist muharrir Konca Kuriş’i domuz bağıyla öldüren; Zehra Vakfı Lideri İzzettin Yıldırım’ı, gazeteci Halit Güngen’i infaz eden terör örgütünün siyasi uzantılarıyla kol kola girecek kadar durumları vahim. Siyasetçi gömleğini akşam nerede çıkardıysa, sabah da birebir yerde giymelidir lakin ahlak gömleğini çıkaran, üzerine diğer hiçbir gömleği giyemez.
* Haydi Erdoğan’ı anladık. Bahçeli’ye ne demeli? Bahçeli bu saatten sonra şehit Ali Gaffar Okkan’ın ismini ağzına nasıl alabilecek? Sinan Ateş’in katillerine tek söz edemediği üzere Ali Gaffar Okkan’ın katillerine de mi sessiz kalacak? Şehit Polis Memurumuz Atilla Durmuş’un aziz anısından, hiç utanmayacak mı?
* Polis memuru Atilla Durmuş, merhum Sıhhat Bakanı MHP’li Osman Durmuş’un yeğeniydi. Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın da müdafaa memuruydu. O gün Atilla Durmuş, beş arkadaşıyla bir arada şehit edildi. Bahçeli artık bunu nasıl içine sindirecek? Allah aşkına, bu nasıl bir savrulmadır? Milletimiz, kimin ne olduğunu görmüştür. Notunu da vermiştir. Artık bu kifayetsizlere, tasdiknamelerini vermeye sıra gelmiştir.
“TERCİH, ‘SARAY’ DİYENLERLE, ‘MİLLET’ DİYENLER ORTASINDA YAPILACAK”
* 14 Mayıs sıradan bir seçim değildir. 14 Mayıs’ta şahıslar oylanmayacak. Farklı anlayış ve zihniyetler oylanacak. Tercih; ‘Saray’ diyenlerle, ‘Millet’ diyenler ortasında yapılacak. Bir tarafta ‘kibir’ ve ‘nobranlık’ başka tarafta ‘tevazu’ ve ‘nezaket’ oylanacak. Bir tarafta ‘saraya sadakat’ diyenlerle öteki tarafta ‘devlette liyakat’ diyenler oylanacak. Bir tarafta, ‘kul hakkını iştahla’ yiyenlerle öteki tarafta, ‘öksüz ve yetim hakkını’ savunanlar oylanacak.
* Bir tarafta, ‘burnuna pudra şekeri çeken’ saray yanaşmalarıyla öteki tarafta, ‘işsiz, teminatsız milletin evlatları’ oylanacak. Bir tarafta, ‘kaynaklar beşli çetelere’ diyenlerle öteki tarafta, ‘kaynaklar milletimize’ diyenler, oylanacak. Bir tarafta, ‘SADAT üzere, paramiliter kümelere sırtını yaslayanlar’ başka tarafta ‘sırtını milletine yaslayanla’ oylanacak ve 14 Mayıs’ta kazanan demokrasimiz olacak. Kazanan Millet İttifakı olacak. Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak.”
HDP İLE GÖRÜŞME AÇIKLAMASI
Öztrak, açıklamalarının akabinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhur İttifakı’nın genişleme sürecinin seçim sonuçlarını etkileyip etkilemeyeceği ve AKP’nin aday adaylarına ‘başka partiye geçmeyeceği’ unsuruyla bir taahhütname imzalattığı tezleri soruldu. Öztrak şöyle cevap verdi:
“Ne yaparlarsa yapsınlar, ‘Yolcudur Abbas bağlasan durmaz.’ Türkiye’nin 13’Üncü Cumhurbaşkanı adayı Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olacak. İkinci sorunuzla ilgili olarak da kişi kendinden bilir işi, AKP’nin milletvekili transferi konusunda sicili herkesin malumudur.”
HDP ile görüşmenin ne vakit yapılacağına dair sorulan soruya ait ise Öztrak şunları söyledi:
* “Cumhurbaşkanı adayımız aşikâr bir takvim içerisinde siyasi partilerle görüşmelerini gerçekleştirecektir. CHP olarak biz, terör örgütlerinin zikredilmesinin onların propagandasına hizmet ettiği kanaatindeyiz. Tıpkı Ulusal Savunma Bakanlığı üzere, tıpkı Genelkurmay Başkanlığı üzere terör örgütlerinin ismini kullanmamaya itina gösteriyoruz. Bir de bu soruyu bize soranların; insanları domuz bağlarıyla vahşice katleden terör örgütüne, terör örgütü diyemeyen HÜDA PAR ile Cumhur İttifakı’nın ne vakit protokol imzalayacağını AKP Sözcüsü’ne sormasını da bekliyoruz.“
Millet İttifakı’nın milletvekili seçimlerinde nasıl bir yol izleyeceğiyle ilgili sorulan soruya ise Öztrak “Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler ortasında görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmeler bittiğinde natürel ki izlenecek usulleri öğreneceksiniz” cevabını verdi. ANKA
KAYNAK : Sözcü
